21 Mart 2011 Pazartesi

Sen git bi dolaş

İnsanı hep en yakını mı çok acıtır yoksa hiç umursamadığı mı?
Şahsen ben hep en yakınımdan yedim zılgıtı. En yakınımdakiler, umursamadıklarım oldu sonra. Onların yerini yeni ‘en yakınımdakiler’ aldı. ‘Umursamadıklarım’ olma sırası onlarda sanırım.
Ama her insan aynı değil di mi? Belki de ‘umursamadığım’ ismi onların üzerine hiç yakışmayacak, o’na yakıştığı kadar. Adeta mağaza vitrinindeki mankenler gibiydi.Mükemmel! Ben o’na güzel sıfatlar dikerken, o ısrarla rüküş olmayı seçti. Sonra birden geri dönüşüm için toplanan plastik atığa dönüştü. Daha sonra fark ettim ki aslında hep öyleymiş. Benim o’na biçtiğim değer sadece bir süreliğine aslını görmemi engellemiş. Güvenimi kırmış, sevgimi suistimal etmiş. En kötüsü bir daha asla kapanmayacak yaralar bırakmış ruhumda.
Özleyip özlenmenin artık hiçbir önemi yok. Küçük İskender, “Üvey Arkadaş” şiirinde  ne güzel demiş:

“…
Bu gece alkolle sabahla; ona de ki: Ben kanıma kırmızı rengi veren kişiyi kaybettim. 

Bu gece hüzünle sabahla; ona de ki: Ben bedendeki mıknatısın büyüsünü bozdum. 

Bu gece iğrenç bir korku filmiyle sabahla; ona de ki: Kabuslarımın orta yerindeki tek güzel mabedin kapısına sıçtım. 

Bu gece imla kurallarına uyulmuş edebi bir intihar mektubu ile sabahla; ona de ki: Farkındayım, ölsem, cesedimi gerçekten teşhis edebilecek tek insan odur; ceset de olsam, hainim hâlâ. 


Ne mutlu sana!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder